18 Ocak 2012 Çarşamba

VİRANİ






  


16. yüzyılın 2. yarısı ile 17. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadı. Eğriboz adasında doğduğu kabul edilmektedir. İyi bir eğitim aldı. Türkçe ve Osmanlıcanın dışında Arapça ve Farsça öğrendi.

Hurufiliği benimsemiş bir Bektaşi aşığı olan Virani, bir süre Necef'te Ali'nin türbesinde türbedarlık ve babalık yaptı.

Bektaşiliğin ikinci piri Balım Sultan'dan el aldı. Şah Abbas'la (1587-1618) görüştü. Anadolu'nun bir çok yerini ve daha sonra da, Bulgaristan'da Deliorman ve Debruca'yı dolaştı. Necef’ten dönüşünde, Deliorman yöresinde bulunan Demir Baba Tekkesini ziyaret etti ve ondan icazet aldı.

Şiirlerinin toplandığı divanı bugüne ulaşabildi. Virani, Bektaşi düşüncesini işlediği yüzlerce şiirini de aruz vezniyle yazdı. Ancak halk arasında yayılanlar daha çok hece ölçüsüyle yazılanlardır.

ViraniDemir Baba Tekkesinden ayrıldıktan sonra Otman Baba’yı ziyaret etmek üzere yolunun üzerinde uğradığı Karlıova’daki Hafızzade Türbesinde rahatsızlandı ve öldü. Mezarı türbenin avlusundadır.








 


İstemem alemde gayrı meyveyi


Tadına doyulmaz balımdır Ali


İstemem eşyayı verseler dahi


Korkmazam sümbülüm gülümdür Ali


 


Ali’mdir kadehim Ali’mdir şişe


Alim sahralarda morlu menemşe


Ali’m dolu yedi iklim dört köşe


Ali’m saki Kevser dolumdur Ali


 
Virani’yim şimdi düştüm derdine


Vücudum gark oldu çile bendine


Gönül sormaz oldu kendi kendine


Söyler dergahımda dilimdir Ali




******
 


Nedir hey erenler benim yandığım


Halden bilmez yar elinden dertliyim


Bu aşkın ateşi yaktı sinemi


Pervaneyim nar elinden dertliyim


 


Gafletten uyandım gözümü açtım


Aşkın küresinde kaynadım piştim


Yavru şahan gibi tuzağa düştüm


Kurtulamam tor elinden dertliyim


 


Bin bir niyaz edip eğledi beni


Bir kadim ikrara bağladı beni


Gül iken dikene dağladı beni


Kokulatmaz har elinden dertliyim


 


Çıktım şu alemi seyran etmeye


İkrar verdim bu ikrarı gütmeye


İndim bedestana pazar etmeye


Şimdi gezer şar elinden dertliyim


 
Virani’yim çeker yarin kahrını


Doldur ver içeyim aşkın zehrini


Muhabbete saldık gönül bahrini


Geçti zaman zar elinden dertliyim

 ********

Her kim ki sever cân ile Şâh-ı Velâyet’i
Hakk’ın anadır çünkim bilesin inayeti
Dünyâda kimin sevgisi ol Şâh-ı Velîdir
Mahşer gününde çekmeye ol dalâleti
Fehm eylemeyen kim durur ol Şâh-ı Salâtîn
Tarh eyledi mâi-yi o zann-ı cehâleti
Ehl-i dûzehi dünyede görmek diler isen
Gör sâhib-i cifeyi kim oldu alâmeti
Âl-i Resul’e anlar kılıptır hiyâneti
La’net oların cânına her demde bi-gâyet
Kimden bulalar dünye sevenler şefâati
Virânî özün verdi hemen Âl-i Alî’ye
Geçti dü cihandan vü kıldı ferâgati



DÜVÂZ-İMÂMLAR 

Hamdülillâh biz Muhammed’den okuduk defteri
Nokta nokta harf-be-harf bildik rumûzu Hayder-i
Şah Hasan Şâhım Hüseyn-i Kerbelâ meydânının
Merdiyim sevdim gönülden Âbidîn ü Bâkır’ı
Uymazam hergiz Yezîd’in kavline vü fi’line
Mezhebim Hak’tır hakîkat Ca’ferî’yim Ca’ferî
Ben İmâm-ı Kâzım’ın râhında kurbân olmuşam
Şâh Alî Mûsâ Rıza destinden içtim Kevser’i
Hem Muhammed’dir Takî tâcım serimde âşkâr
Gün gibi verdi ziyâ zâhir oluptur enverî
İlm-i vahdet câvidânı bil Nakî’dir vâizâ
Bir nazar kıl vechim üzre hatt-ı Şâh-ı Askerî
Mehdi-i sâhib-zamandır asl ü fer ü mü’minân
Huccetü’l-Kayyum O’dur olduk biz anın çâkeri
Dünye vü ukbâdan el çekmiş ferâgat kılmışız
Ne hesâbı ne azâbı ola yevm-ı mehşeri
Hâk-pây-i Haydar’ım ismim Virânî’dir benim
Olmuşam bin cân ile uş Kanber’inin Kanber’i


*****


Mustafâ’dan dinle ey ârif benim evrâdımı
Gel beri gör Murtazâ’dan dem-be-dem feryâdımı
Tâ ezelden hubb-ı Haydar ördüler bünyâdımı
Sevmişim cân u gönülden ben İmâm-ı Kâzım’ı

Şah Hasan Hulk-ı Rızâ’dan zâhir oldu her sıfât
Hem Hüseyn-i Kerbelâ’dan keşf olur envâr-ı zât
Nesl-i Şâh’ı sevdi her kim buldu memâtta hayât
Sevmişim cân u gönülden ben İmâm-ı Kâzım’ı

Şah Alî Zeyne’l-Abâ’dır cânımız cânânımız
Hem Muhammed Bâkır u Ca’fer’durur bürhânımız
Âl ü evlâdına tâ bin candan kurbânımız
Sevmişim cân u gönülden ben İmâm-ı Kâzım’ı

Şah Alî Mûsâ Rızâ’dır kıblegâh-ı mü’minân
Şah Takî vü bâ-Nakî zikrim dilimde her zamân
Bunların dostluğuna var oldu hep cümle cihân
Sevmişim cân u gönülden ben İmâm-ı Kâzım’ı

Bu Virânî derd-mendim medh-i Şâh’i söylerim
Askerî hem Mehdi-i Peşt ü Penâh’ı söylerim
Gayriden el çekmişim ol Pâdişâh’ı söylerim
Sevmişim cân u gönülden ben İmâm-ı Kâzım’ı


*****

Ey gönül âşık gel dem-be-dem Dîdâr’a bak
Terk-i ağyâr eyle herdem aç gözün ol yâra bak 

Kurretü’l-aynım buyurdu ol Resûl-i Kibriyâ
Şebber ü şübber buyurdu Hayder-i Kerrâr’a bak

Bâkır u Ca’fer İmâm’ı Kâzım’a ver cânını
Şah Alî Mûsâ Rızâ ol sâhib-i esrâra bak

Hâdi-i ehl-i tarikattır Takî vü bâ-Nakî
Sâhib-i erkân isen inkârı ko ikrâra bak

Askerî’ye Askerî dersen muhakkak ey kabâ
Bülbül ol zâg olma herdem hârı ko gülzâra bak

Mehdi-i Sâhib-Zamân’ın derdmendi sen şehâ
Derdine gam çekme herdem erişen timâra bak

Ey Virânî zâhirin vîrân eden Âl-i Alî
Bâtının ma’mûr eden anlardurur mi’mâra bak


*****

Hudâ vü Mustafâ’nın bendesiyem
Gulâmım, Murtazâ’nın bendesiyem

Hasan’dır hüsn içinde ferd-i yektâ
Cemâl-i Kibriyâ’nın bendesiyem

Ezelden abdiyem ben Şâh Hüseyn’in
Şehîd-i Kerbelâ’nın bendesiyem

Gulâm-ı âl u evlâdım gümânsız
Alî Zeyne’l-Abâ’nın bendesiyem

Muhammed Bâkır’ın yolunda cânım
Fedâdır hânedânın bendesiyem

Tarik-i Ca’fer’i bâtıl bilenler
Gel ey münkir ben ânın bendesiyem

İmâm-ı Kâzım’ın cân u dilden
Muhibbiyem o hânın bendesiyem

Yedi yer gök yedi Mushaf hakkıçün
Alî Musâ Rızâ’nın bendesiyem

Takî’dir dü cihânın âfitâbı
Ben ol Nûr-ı Bekâ’nın bendesiyem

Hakîrem sâilem bâb-ı Nakî’de
Bil ol Sâhib-Atâ’nın bendesiyem

İmâm-ı Askerîdir sırr-ı Hayder
Bu Hayy-i Câvidân’ın bendesiyem

Dahî evvel dahî âhırda Mehdî
Zuhûr eden Hudâ’nın bendesiyem

Virânî’yem dilimde evvel âhır
Hudâ birdir ki anın bendesiyem


*****


Gel beru ey kavm-i a’dâ ben Hudâ’dan dönmezem
Çün şehâdet etmişem kim Mustafâ’dan dönmezem
Pâre pâre bu vücûdüm sad hezârân etseler
Ben gulâm-ı hânedânem Murtazâ’dan dönmezem
Zehrini nûş eyledim verdim Hasan râhında baş
Uş Hüseyn’em ben Hüseyn-i Kerbelâ’dan dönmezem
Şâh Zeyne’l-Âbidin Bâkır hakkıçün zâhidâ
Sînemi kalkan edindim her belâdan dönmezem
Çün bana keşf etti Ca’fer bu (ene’l-Hakk) sırrını 
Mûse-i Kâzım Alî Mûsâ Rızâ’dan dönmezem
Dört tebâyi’den Takî vurdu binâ-yı cismime
Şol sebebden hâk-pây-ı reh-nümâdan dönmezem
Mesken etti çün Nakî dil mülkünün sultânıdır
Askerî ol Mehdî-i Sâhib-i Livâ’dan dönmezem
Haricîler zümresinde çok teberrâ kılmışam
Âl ü Evlâd’ı bugün medh ü senâdan dönmezem
Çün Vîrân Abdal dedi ismim Aliyyü’l-Murtazâ
Cümle vârım Hayder’indir Evliyâ’dan dönmezem


ÂDÂB ve ERKÂN’LA İLGİLİ GAZELLER



Nebîlerdir benim cismimde cânım
Velîlerdir velî dînim imânım
Nebîlerdir vücûd-ı (men ledün) nüm
Velîlerdir ve lâkin asl-ı kânım
Nebîlerdir şehâ zikrim hemîşe
Velîlerdir dilimde destânım
Nebîlerdir kelâm-ı ilm-i vahdet
Velîlerdir kitâb-ı câvidânım
Nebîlerdir gönül tahtında sultan
Velîlerdir doğan nutka zebânım
Nebîlerdir serimde akl ile hûş 
Velîlerdir görürler dîdebânım
Nebîlerdir velîlerdir Virânî
Dilimdeki şehâdet, yok gümânım

****

Zâhidâ fakr olmayanlar sâfi insân olmadı
Okumaz vechi hurûfun ehl-i Kur’ân olmadı
Sûretâ abdâl olursa sâhib-i erkân olmadı
Terk ü tecrîd olmayan âlemde sultân olmadı

Bî-hisâb oldu o kim vermez hutûtundan hisâb
Görüserdir âhirette zahmet-i nâr u azâb
Böyle emr etti inip vahy-ı havâdis, dört kitâb
Terk ü tecrîd olmayan âlemde sultân olmadı

Bir palâsı fahr edip olmak diler isen bekâya
Ferd-i yektâ ol görem dersen cemâl-i kibriyâ
Bu sözü böyle buyurmuş enbiyâ vü evliyâ
Terk ü tecrîd olmayan âlemde sultân olmadı

Ey Virânî geç geçenden Şâha dönder gel yüzü
Sûret-i imred cemâl-i Hak’tır ana aç gözü
Cümle irfân erleri geldi dediler bu sözü
Terkü tecrîd olmayan âlemde sultân olmadı


****


Çün cemâlin levhine yandım bugün Mûsâ gibi
Mürdeyi zinde kılar nutkum benim İsâ gibi
(Külli şey’in hâlikun lâ reybe illâ vechehu)
Gör bu vechi ne vecihtir Hâlik-ı eşyâ gibi
Sûret-i Âdem değil mi mazhar olan dört kitab
Hiç kelâmullah olur mu (alleme’l esmâ) gibi
Vech-i âdem vech-i hâtem vech-i Hak’tır bî-gümân
Zâhiren sûret kanı bul ahsenü’l-hüsnâ gibi
Hem şehâdet hem ibâdet savm u hem hacc u zekât
Secde-i külli vü cüz’i şol yed-i beyzâ gibi
Hem anâsır hem mürekkeb hem hurûf u müfredât
Hılkat-i Âdem hutûtu defter-i Mevlâ gibi
Kâinâtın mebdei mîâdı ey Şâh-ı Güzîn
Fâriğ olmuş dünyeden bir akl-ı kül dânâ gibi
Bu vucûdum kaf imiş andan bu dem pervâz eder
Mürg-ı dil şehbâz olup doğdu kelâm Ankâ gibi
Bu cihan Bezm-i Elest’tir bunda mest olan bilir
Hılkatim câm-ı (sakâhüm) devr eder sahbâ gibi
Çûşa geldiçün kelâmullâh-ı nâtık ârifân
Mevc eder evc ü hevâdan ol yedi deryâ gibi
Ey Virânî dilberin alma elinden elmayı
Zehri bal etmiş elinde oynatır elmâ gibi

****

Tâlib isen gel ey gönül eyle nazar şerîata
Sırr-ı ilâhı anlayıp bas kademin tarîkata
Ma’den-i ilm fazl-ı Hak ister isen ey gönül
Aşk ile âyine sen ol ir ma’ni-i ma’rifete
Oku cemâl-i hattını bunca kitâb-ı remz ile
Tâ bilesin (men aref) i kim varasın hakîkate
İlm ü kemâl-i vahdetin bâbı Alî imiş Alî
Bende-i hânedân olup süre yüzün velâyete
Âl-i Resûl’e her zaman eyle niyâz u meskenet
Şâhid ola deli gönül erişesin sehâvete
Fahr-ı fenâyı kıl kabûl gel keremeyle ey gönül
Dünyeye sunmagıl elidüşme sakın dalâlete
İşte Virânî dervişin zâtı ile sıfâtı hem
Bende-i şâh-ı Kanber’im saldım özüm melâmete



***

Gel ey mü’min berî, farz-ı Hüdâ’dur,
Hakk’ı bilmek, çün kavl-i Mustafâ’dur.

Hakk’ı bilmek dilersen, bil Ali’yi,
Oku ilmin kapusı, Murtazâ’dur.

Hasan’ım, hem Hüseyin’im, Âbidîn’im,
Benim gözüm nûru, İmam Bâkır-ı Bekâdur.

Beri gel, Ca’fer-i Kâzım, Rızâ’ya,
Takî’ye vir özün, lutf-i sehâdur.

Nakî, hem Askerî, Mehdî’yi Hâdî,
Olubdur ey Vîrânî, ol senâdur.


*****

Gel ey âşık kabul et bu fenâyı,
Fenâdan maksûd, uş bulmak bekâyı.

Kimin kim yokdurur, fakri Rasûlü,
Muhakkak görmez, ol hod likâyı.

Öliserdir, gümânsız bil burayı,
Geçüp nefsinden, idrâk eyledinse.

Ki kimdir mürüvveti çok Murtazâ’yı
Vîrânî Abdal şükür kıl Hakk’a, her dem,
Gözünle gördün uş Âl-i Abâ’yı.


*****

Cihânın şûr-ı şerrinden emîn ol,
Sana direm, işit sözüm sakın ol.

Kanâat kıl, ibâdet eyle her dem,
Elin çek gayriden, Hakk’a yakın ol.

Eğer sözüm işidüp, dinlemezsen,
Yürü şeytân gibi, hodbîn laîn ol.

Beri gel tâlib isen, râh-ı Hakk’a,
Oku bu defteri, ehl-i yemîn ol.

Vîrânî kıl tevellâ Hânedâna,
Cemî’ âşıklar içinde emîn ol.


*****


Gel ey âşık, bulam dirsen hayâtı,
Gider küfr ü dili, bul Nûh-ı necâtı.

Oku! Hatt-ı hutûtun defterini,
Göresin, ayn ile esmâ-i Zât’ı.

İriş! Ka’be-i kalbe pâk-i bâz ol,
Süregör aradan, Lât ü Menât’ı. 

Tavâf idüp, oku! “el-Hamdü li’llâh”,
Yedi âyât sıfâtın ümmehâtı.

Vîrânî Abdal, Alî’nin sâyesinde,
Muayyen eyledi, her müşkilâtı.


******

Murtazâ’yı sevmeze, bî-had la’net söylerem,
Zâlime la’net olupdur, işte âyet söylerem.

Murtazâ’yı sevmeyen, kande bulur îmânı u dîn,
O Yezîd’in cânına la’neti, bi-gâyet söylerem.

Murtazâ’nın düşmânına la’net var, sad hezâr,
La’net-i Hak o Yezîd’e, bî-nihâye söylerem.

Murtazâ’nın bendesiyem, canla, dilden yakın,
Şânına tahkîk idüp, dilde şehâdet söylerem.

Murtazâyîdir Vîrânî, bî-şübhe ve bî-nazîr,
Şâh-ı Haydar, mâh-ı Haydar uş hidâyet söylerem.



*****


Her kim irdi pîrlere, ol nûrdur,
Dört kitâb, anın yüzünde mestûrdur.

Uş sekiz Cennet yüzüne, intizâr,
Hüsn-i hulkun, anlara meşhûrdur.

Kim ki virmez, âl-i evlâda özün,
Balı yoktur, bir kuru zenbûrdur.

Maksûda irmiyeserdir, son ucu,
Bu sıfâttan âkıbet, ol dûrdur,

Ey Vîrânî! Kıl tevellâ dâimâ,
Hânedâna çun sana destûrdur.



****


Hakk’ı bunda görmeyen, a’mâdır,
Her ki gördü, zübde-i a’lâdır.

Gâfil olma! Gözün aç! Ey ehl-i dîn!
Hatt-ı zâtın, alleme’l-esmâdır.

Men arefle, nefsini fehm eyle var,
Ol ki bildi, vâkıf-ı Mevlâ’dır.

İşte her kim bildi, bu hikmeti,
Câhil lâ-şeydir, ol rüsvâydır.

Ey Vîrânî! Zülf, kaş ve kirpiğin,
Arş-ı Rahmân, leylet-ü’l-isrâdır.



****

İhtiyâr-ı âlem oldu, şâh-ı âlem ihtiyâr,
Rûşen oldu, gün yüzünden arş u ferş-i her diyâr.

Mustafâ’nın gözü nûru Hasan, hem şâh Hüseyin,
Kurratü’l-ayn dedi, ona Habîb-i Kird-gâr.

Âbidîn, hem ve Bâkır u hem Ca’fer, İmâm Ka’zım’ın,
Dün ü gün medhin iderem, yok dilimde gayrı kâr.

Şâh-ı heştümdür Rızâ, Takî vü hem Nakî, hem Askerî,
Bunları sevmeyene, la’net sad hezâr.

Mehdî yi Sâhib-i Zamân’ın kuluyem, kurbânıyam,
İsmile Virâniyem, hubb-ı Alî’yem âşikâr.



****

Beri gel! Dinle imdi, ey birâder,
Cevâbım cevâbıdurur, mukarrer.

Eğer dinlersen, tutgıl kulağın,
Murâdın virüpdür, Şâh-ı Haydar.

Yürü, nefsin hevâsından hazer kıl,
Sakın, şeytâna uymagil berâber.

Teberrâdır, ol abdâla hemîşe,
Gezer, nefsi hevâsında serâser.

Vîrânî, budurur Allâh u a’lem nasîhat,
Kendi kendi, başına vir.

İmdi ey birader-i âşıkân ve ey tâlib-i Merdân,
Eğer bulayım dirsen îmân, gönülde kalmasın şekk ü gümân.

Zîrâ şek bâtıldır, bâtıl bir yerde olmaz Rahmân,
İmdi evde olsa Rahmân, ol hânede olmaz şeytân.


****

Gel berü, olma bu demde gâfil,
Ekserü’n-nâsi ve hüm lâ yü’minûn.

Ol sebepten size eyledim kitâb,
Vessâküm [bihî] lealleküm ta’kilûn.

Her ki tasdîk eylemez nutk-ı Hakk’ı,
Ve Rasûlühüm fehüm lehû münkirûn.

Kim ki evlâda hıyânet eyledi,
Feulâike hümü’z-zâlimûn.

Ey Vîrânî, Zât-ı Hakk’ı kim görür,
Ve innehüm ileynâ râciûn.



*****

Her kim ki tutar onlara buğz ile kîn,
Olmadı, ol nâr-ı dûzahdan emîn.

Ger ister isen saâdet bulasın,
Cân ile ol âl ü evlâda yakın.

Her ki virmez anların yolunda baş,
Gözü kördür, görmez ol mâ-i maîn.

La’net-i Hak sad hezâr olsun ona,
Oldur ol deyû, şeytân-ı lâ’în.

Men Vîrânîyem Alî’nin yoluna,
Cân bâş virmişem, ayne’l-yakîn.



****

Âdem olmaz, lâ-cerem İblîstir,
Fi’ili beddir, sözleri teblîstir.

Dünyâya meyl eyleyenler, ey ahî,
Sanma baydır sen anı, müflistir.

Sûreti Âdem, içi Âdem değildir,
Aslı gayrıdır anın, nâ-cinstir.

Gice var şehveti, hırs u emel,
Ma’nide insan değil, harîstir.

Bu Vîrânî, dünyâya meyl eylemez,
Fâriğ oldu, cümleden perhîzdir.


*****

Ey Cemâl’in harfi, Bismillâh’tır,
Dest-i kudret, hikmet-i Allâh’dır.

Kim Ana secde idüp, baş eğmedi,
La’net ol şeytâna kim, gümrâhtır.

Uş salât ü savm u hacc u hem zekât,
Bilmişem hüsnün, ana miftâhtır.

Her kim, pîr izini izlemedi,
İremez ol Maksûda, bî-râhtır.

Men Vîrânî, derd-mendem hâk-i pâyî,
Dilde virdim, her zamân ol Şâhtır.


*****


Edebsiz Âdem’in olmaz îmânı,
İçinde dopdolu, şekk ü gümânı.

Hayâsız olanın yanına varma,
Kulak tutup işit, işbu beyânı.

Amelsiz uş âlim, bil âlim olmaz,
Ana la’net idin, yoktur ziyânı.

Odur şeytân, ana la’net hemîşe,
Kimin kim da’vâsı var, bî-maânî.

Vîrânîyim, Şâh’a gerçek gulâmım,
O virmiştir, benim ismim Vîrânî.



******

Ki bunda görmeyen cân, anda görmez,
Kalur hâsılı, cânâna irmez.

Görenler, bunda gördü, Hak Cemâl’i,
O kim görmez, anın yoktur kemâli.

Kemâli olmayan, câhildür ol,
Ne bilsün ol nedir, celle Celâl’î.

Ana yoktur, visâl-i cân u cânân,
Şu kim hemdem edindi, kîl ü kâli.

İrişmişdir ana, tahkîk-i mutlak,
Yine kendi gurûbundan, zevâli.

Vîrânî Abdal, niyâz-ı şükr içinde,
Görür herdem, ider secde-i visâli.


*******


Her ki, şirkten arınup, âbâd olur,
Cismini pîrlerden ezel bünyâd olur.

Ol ki ister pîrleri, bin cân ile,
Tâlib iken, gâyet üstâd olur.

Murtazâ’nın fakrına, dil vermeyen,
Bu tarîkatta, belki mürtâd olur.

Fakr u şâhî, her kime mîrâs kalur,
Kûh-ı aşk içre, şehâ Ferhâd olur.

Ey Vîrânî! Virme dil! Dünyâya sen,
Ana dil vermeyen âzâd olur.


******

Lâmeliften seyr ü seyrân eyledim,
Hakk’ı buldum, cismi cânân eyledim.

Nuh felek burcunda kurdum haymeyi,
Tahta çıktım, aklı sultân eyledim.

Kâf, nun emrinde kıldım, meskeni,
Dile geldim, nutku kân eyledim.

Keştî-i Nûh ile gezdim, ser-te-ser,
Heft deryâ, seyr-i ummân eyledim.

Bu Vîrânî Abdal, garîbem Şah’ımı,
Şükr ü minnet, dilde mihmân eyledim


****

Ay yüzündür, harf-i Bismillâh’ımız,
Sûretin Hak, hatm-i Beytu’llâhımız.

Kâf nûndan, perdeyi ref’ eyledik,
Zâhir oldu, küntü kenzü’llâhımız.

Ayn zâtın, lâm bânın ma’nâsı,
Âşikâre gün gibi, Allâh’ımız.

Hâl-i hattın, sûre-i yâsîn dürür,
Uş sırâtü’l-müstakîmdir, râhımız.

Ey Vîrânî! Perdeyi dûr eylemek,
Gösterildin gün yüzün, ol Şâh’ımız.


******

Aliyyen dir ki, Furkân’da bil ey cân,
Vasiyy-i Mustafâ, ol Şâh-ı Merdân.

Ki İncîl içre söylerler, İlyâ,
Zebûr’da dir, Beriyyâ, ism-i pinhân.

Velî, Tevrât ile böyle bilürler,
Bî-riyâdır bî-riyâ, günden ayân.

Biri dahi, Türâbî’dir, ana nâm,
Bir ismi dahi, Haydar’dır, sırr-ı Sübhân.

Ey Vîrânî! Yedi isim oldu tamâm,
Ve ma’nâda şakku’l-kamer, seb’u’l-mesânî.


******


Gel ey tâlib! Kulak tut bu sadâya,
Gönülden vir irâdet Murtazâ’ya.

Eğer olmak dilersen, hâs ümmet,
Niyâzmend ol sen Âl-i Mustafâ’ya.

İrersin, mürşid-i hâss-ı penâha,
Açarsın gözünü Rabbü’l-Alâ’ya.

Görürsün, zât-ı Hakk’ı gümânsız,
Virirsin özünü ana bahâne.

Vîrânî, nutk-ı Hak, böyle buyurmuş,
Özün ver aşk ile, Âl-i Abâ’ya.


******

Kulak tut sözüme, ey cân berî ol,
Hevâ-yı nefs ü şehvetten, geri ol.

Özün pâk eyleyüp, gel râh-ı aşka,
Hakîkat, cân u dilden Ca’ferî ol.

Üç nesneyi etme sen, sana yâr,
Muhabbet-i Âl-i Şâh’ı Askerî ol.

Dilersen maksadın, meylin, murâdın,
Mücellâ, tayyibî ve hem tâhirî ol.

Vîrânî, sıdk ile bende ol Alî’ye,
Kemâlin evveli ve âhiri ol.


*****

Her ki bildi bunları, bir zât-ı hak,
İrüsen oldu gözüne, mir’ât-ı Hak.

Fâtiha ve Besmele’nin aynıdır,
Uş Muhammed, hem Alî, âyât-ı Hak.

Gel beri, gel! Anla birlik rumûzunu,
İsmi birdir, hem sıfât-ı zât-ı Hak.

Görmüşem ayne’l-yakîn, Şâh’ın yüzün,
Virdi çünkim, uş bana fursat, Hak.

Men Vîrânî, derd-mendem âşikâr,
Eyledim, bu uş isbât-ı Hak.



******


Dilimde tesbîhim, Merdân olupdur,
Sücûdum sâcidim, insan olupdur.

Vücûdum şehrinin şâhı muhakkak,
Bilin kim fazl-ı Hak, Yezdân olupdur.

Erenler meclisinde ey dil, irâdem,
Gıdâmız, çeşme-i hayvân olupdur.

Vîrânî, dervişe lutfetti Haydar,
Erişti üçlere, Selmân olupdur.